Read more
The Arrival is a migrant story told as a series of wordless images that might seem to come from a long forgotten time. A man leaves his wife and child in an impoverished town, seeking better prospects in an unknown country on the other side of a vast ocean. He eventually finds himself in a bewildering city of foreign customs, peculiar animals, curious floating objects and indecipherable languages. With nothing more than a suitcase and a handful of currency, the immigrant must find a place to live, food to eat and some kind of gainful employment. He is helped along the way by sympathetic strangers, each carrying their own unspoken history: stories of struggle and survival in a world of incomprehensible violence, upheaval and hope.
Shaun Tan’dan karakalem çizimlerden oluşan bir göç hikâyesi. Uzun, sözsüz bir şiir. Tüm benzerleri gibi hüznü, yenilgiyi, şaşkınlığı ve küçük de olsa umudu barındırıyor.
Karakalem bir tablo bu. Kahverengi-gri kentin bitişik nizam apartmanlarla dolu, iç daraltıcı bir bölümü görünüyor. Kuşbakışı görüyoruz dar sokakları. Bacalar kırık dişler gibi uzanıyor kahverengi göğe.
İlk bakışta tekdüze, birbirinin tıpatıp aynısı gibi apartmanlar. Aslında insanı ürpertecek kadar garip biçimde birbirini andıran ama her biri farklı yapılar. İşin doğrusu çirkinler de; yani tüm işlevsel, dört köşe mimari bina örnekleri gibiler.
Çirkin ve çehresi gri-kara bir kent bu, tam da kaçmak isteyeceğiniz türden… Karanlıklardan resme giren ejderha kuyruğuna benzer dikenli, yılanımsı uzuvlar da var üstelik. Çirkinlikle beraber kötülük de çökmüş kentin üzerine.
Böyle muhteşem çalışmayı tam anlamıyla anlatabilmek mümkün değil. Görmek, bakmak, hem de uzun uzun incelemek gerek…
Mesela dikkatli bakınca tablonun sol altına yakın bir yerinde iki –hayır daha dikkatli bakın üç- kişi yürüyor… Sessiz, yenik…
İlk başta, muhtemelen ejderha dokunaçlarının hipnotize edici etkisiyle gözden kaçırabilirsiniz onları, ama ordalar ve tablonun tüm özgül ağırlığı onların üzerinde doğrusu...
Kelimeler kifayetsiz kalınca
Bir adam ve bir kadın, aralarında küçük bir çocukla yürüyor. Öylesine küçükler ki, öylesine yenik...
Adamın elinde bir bavul; muhtemelen ahşap… Bavul koca tabloda o kadar minik resmedilmiş ki; nereden çıkarıyorum bilmem ama o bavul tahta olmalı. Tablonun kahverengi sepya renklendirilmiş olması mı etkiliyor beni?
Neredeyse tüm kitap boyunca bavul eşlik ediyor öyküye. Bir türlü karar veremiyorum. İmitasyon deri muhtemelen, sağlam bir şey ama bana sorarsanız ahşap olmalı. Çünkü göç ve göçmen denilince aklıma tahta, sağlam, ama hüzünlü ahşap bavullar geliyor. Ve bu bir göç hikâyesi…
Aşağı yukarı bir A3 kağıt boyutunda tarif ettiğim karakalem tablo, Shaun Tan’ın Uzak (The Arrival - 2006*) adını verdiği grafik romandan bir kare. Anlayacağınız böyle büyüleyici küçüklü büyüklü yüzlerce çizim (yanlış saymadıysam 878) var Uzak’ta. Metin yok hiç, konuşma balonu da… Sadece art arda dizilmiş muhteşem çizimler. Görüntülerden oluşmuş uzun bir şiir gibi, kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir öykü bu…
Uzak tam beş yıllık bir çalışmanın ürünü. Her bir kareyi karakalemle, tüm detaylarına kadar elle çizmiş Shaun Tan. Yıllar boyunca dinlediği ve okuduğu göçmen hikâyelerinden, incelediği eski fotoğraflardan kafasında oluşan izleği nasıl anlatacağına, sözle çizimi nasıl birleştireceğine dair arayışları bile on sekiz ayını almış. Sonra sözden feragat edip çizmiş, çizmiş, çizmiş...
Göç öyküleriyle büyümek
Shaun Tan Avustralya doğumlu. Kitabın sonunda kısa ithaf yazısında Uzak’ı yaratırken nelerden etkilendiğini sıralıyor. Babasının Malezya’dan 1960’ta Batı Avustralya’ya göç etmiş olduğunu yazıyor örneğin. Babasının anlatılarının öykünün iskeleti oluşturmuş olduğu pek muhtemel. Göçmen bir ailenin çocuğu yani.
Ve iki kitap kaynaklık etmiş ona. İlki Wendy Lowenstein ile Morag Loh’un, Avustralya’ya göç edenlerin sözlü tarihini derledikleri The Immigrants (Göçmenler) ve diğeri Will Davies ile Andrea Dal Bosco imzalı Tales from a Suitcase (Bavuldan Öyküler); ki bu kitap bir televizyon belgeselinin metinlerinden oluşuyor ve yine Avustralya’ya dünyanın dört bir yanından çeşitli nedenlerle yerlerinden edildikleri için göç edenlerin hikâyelerini aktarıyor.
Sonrası dünya tarihinin görsel hafızasına kazınmış fotoğraflar, imgeler… Titanic’in batışını duyuran haberci çocuğun 1912 tarihli fotoğrafı, savaş sonrası Avrupa’dan sokak fotoğrafları, Vittorio De Sica’nın 1948 tarihli Bisiklet Hırsızları filmi, Gustav Dore’nin 1870 civarı tarihli “Over London by Rail” (Trenle Londra’nın Üzerinde) gravürü ve tabii göçmen kayıt işlemleri sırasındaki kesif hüznün ve yabancılığın en etkileyici fotoğrafları olan New York Ellis Adası’nda 1892 ile 1954 yılları arasında çekilmiş ve Ellis Adası Göç Müzesi koleksiyonunda yer alan kareler…
Olağanüstülüğünde tanıdık bir yan var
Uzak’ta her göç öyküsüne eşlik eden hüzün, yenilgi, yabancılık ve küçük de olsa umut var. Ejderha uzuvlarının sarmaladığı kentte gördüğümüz üç kişilik aileden erkek olan, ailesini geride bırakarak onlara daha iyi bir hayat ve gelecek bulabileceğine inandığı yabancı bir uzak diyara göç eder.
Yoğun simgesel bir anlatımı var Shaun Tan’ın. Gerçeküstü bir atmosfer yaratıyor; tuhaf yaratıklar, ilginç alet-edevat, mimari, kent tasarımları, garip yiyecekler yüklü öyküleri garip biçimde tanıdık.
Bir göçmenin ulaştığı yeni topraklarda yaşadığı şaşkınlığı, yabancı olma halini bu gerçeküstü atmosferle aktarıyor. Göçmen yeni toprakları içine girdikçe anlatı enikonu fantastik bir hal alıyor. Shaun Tan’ın fantastik imgeler yaratmadaki ustalığı müthiş. Bir söyleşisinde gençliğinde Tolkien, Ray Bradbury gibi yazarların yarattığı dünyalardan etkilenerek var olmayan, olağanüstü şeylerin peşine düştüğünü söylüyor. Ama büyüdükçe aslında tüm o tuhaflıkların hemen yanı başında olduğunu fark etmiş. Uzak’ta ise göçmenlerin yabancısı oldukları yerleri ve kültürleri nasıl gördüklerini düşlemiş ve yerinden edilmeyi anlamaya, anlatmaya çalışmış...
Şaşırtıcı olan şu; okuru kolayca içine alan kolay bir dili yok kitabın ancak Shaun Tan çocuk kitapları yazıp-çiziyor. Tıpkı daha önce İthaki Yayınları’dan çıkan Kayıp Şey, Kızıl Ağaç gibi, çocuklar için ürettiği Uzak’ın da çocuklardan çok büyüklerin ilgi alanına gireceğini söylemek yanlış olmaz. Kendisine sorarsanız üretmeye başladığında okur grubunun çocuk ya da büyük olmasına göre kendisini şartlamıyor, içinden nasıl gelirse öyle yazıp çiziyor. Uzak da içinden gelen çizgilerle ördüğü uzun, sözsüz bir şiir olmuş…
* “Arrival” sözcüğünü Shaun Tan’ın anlattığı göç öyküsüyle düşündüğümde “Varış” olarak tercüme etmek daha mı doğru olurdu diye düşünüyor insan.
Oscarlı çizer
Shaun Tan 1970 doğumlu. İlk ödülünü 1992’de, bilimkurgu âleminin saygın ödülü Hugo’yu iki kez, The Lost Thing ile de 2011’de animasyon dalında en iyi kısa film Oscar’ını kazanmış. 18 grafik romanı var. Sekizinin öyküsü kendisine ait. Radikal Kitap
Oh, what wonderful illustrations! I could easily live in a book like that...
ReplyDelete